Filiz Ahmet
Official Page
0   /   100

Akşam Gazetesi / 10.04.2011

Yayına girdiği ilk günden beri birinciliği hiçbir dizeye kaptırmıyor ‘Muhteşem Yüzyıl’. Dizide Daye Hatun’u Selma Keçik, Nigar Kalfa’yı Filiz Ahmet ve Sümbül Ağa’yı Selim Bayraktar oynuyor. ‘Harem’in muhteşem üçlüsü’yle haremi, ayak oyunlarını ve kadınların neden birbirlerinin celladı olduğunu konuştuk.

Yayınlandığı günden itibaren olay yaratan ‘Muhteşem Yüzyıl’, reyting listelerinin hep zirvesinde. Dizi sayesinde, Osmanlı etkisi ev dekorasyonundan kitaplara, yaşamın tüm alanında kendini gösterir oldu. Dizinin önemli bir bölümü haremde geçiyor; dolayısıyla haremin üç yöneticisi Daye Hatun, Nigar Kalfa ve Sümbül Ağa da izleyicinin en merak ettiği karakterlerden…  Haremin muhteşem üçlüsünü canlandıran oyuncular Selma Keçik, Filiz Ahmet ve Selim Bayraktar, böylesine ses getiren bir projede oldukları için çok keyif aldıklarını söylüyor…

Bu dizide olmak sizin için ne ifade ediyor?   

Sema Keçik: Bu benim ikinci dizi projem ve yine Meral Okay senaryosuyla bir işte çalışmak çok önemli. Bir de böylesi önemli bir tarihi dönemi anlatan dizide olmak bir oyuncu için çok keyifli.

Filiz Ahmet: Bence de çok keyifli.

Selim Bayraktar: Çok heyecan verici. Çünkü bir dizi aracılığıyla insanlar bir şeyler öğrenmeye başladı.

Bu dizide olmak sizin için ne ifade ediyor?

Sema Keçik: Bu benim ikinci dizi projem ve yine Meral Okay senaryosuyla bir işte çalışmak çok önemli. Bir de böylesi önemli bir tarihi dönemi anlatan dizide olmak bir oyuncu için çok keyifli.

Filiz Ahmet: Bence de çok keyifli.

Selim Bayraktar: Çok heyecan verici. Çünkü bir dizi aracılığıyla insanlar bir şeyler öğrenmeye başladı.

Dizi yayınlandığı ilk günlerde oldukça eleştiri aldı neredeyse kaldırılacaktı, neler hissettiniz?

S. Keçik: Seyretmeden sadece tanıtımdan yola çıkarak değerlendirilmesi ve o kadar çok tepki gösterilmesi enteresandı. Ama dizi başladıktan sonra ses soluk kesildi ve o döneme ait tarihi kitapların satışı artınca da aslında keyifli bir hal almaya başladı.

S. Bayraktar: Savunduğunuz gerçeklerin aslında çok da doğru olmadığını elbet bir gün öğrenirsiniz. Yani gerçeklerinden çok emin olan insan, tehlikelidir. Gerçek tek değildir ki. Tarihin en acı yanı kendini tekrar etmesidir. Onu bilirseniz bir daha tekerrür etmez.

S. Keçik: Türkiye’de tarihi bir dizi yapmak çok ciddi bir mesele. Tarih derslerinde hangi ülkeye girildi, hangi savaşlar kazanıldı gibi bir şaşaa ve güçten bahsedilirdi. Harem işleyişi ya da sosyal yapıyla ilgili çok şey öğrenmedik. Türkiye’nin bu çok sığ tarihi bilgiler üzerinde oturduğunu düşündüğümüzde elbette bu diziye karşı çıkacak insanlar olacaktı… O dönemlere ait dokümanların hepsi de çevrilmiş değil. Bu da çok önemli.

Başta bu kadar çok ilgi çekeceğini düşünmüş müydünüz?

S. Keçik: Tahmin ediyordum. Bir de olumsuz eleştiriler dizinin seyredilme oranını yükseltti.

S. Bayraktar: Hislerim kuvvetlidir, en başından çok ses getireceğini ve yurtdışından bile takip edileceğini biliyordum. Rüyalarım yanıltmadı diyebilirim.

 

HAREMDE SOBA BİLE YOK

Harem hüzünlü bir yer mi sizce?

S. Keçik: Çok hüzünlü bir yer. Hareme ilk adımımı attığım andan itibaren çok ciddi bir hüzün duydum. Tuhaf bir atmosferi var haremin. O karanlığın, o kasvetin ve o loş atmosferin içinde bir zamanlar kadınların yaşadıklarını bilmek hüzün veriyor tabii ki. Bir de erkeğe hizmet etmek üzere var olmaya çalışan kadınlar bunlar. Benim için harem baştan sona hüzün demek.

F. Ahmet: Haremdeki kadınların hepsi ailesini kaybetmiş kızlar. Sonuçta karınları doyuyor, üstleri başları düzgün, eğitim alıyorlar. Güneş görmeyen karanlık odalardan dışarı çıkamamaları hüzün verse de bir yandan da haremde yemek yiyebiliyor ve yatacak yer sahibi oluyorlar.

S. Bayraktar: Aslında harem gördüğümüz kadar şaşaalı değil. Gerçek yapıya bakarsanız içinde şömine bile bulamazsınız. Nerdeyse her ay, soğuktan ölen cariyeler olurmuş. Hepsi yan yana ve koyun koyuna uyurlarmış ısınabilmek için.

Peki, Harem demek entrika mı demek size göre?

S. Keçik: Harem kapalı bir kutu ve kadın dediğiniz zaman entrika işin içine giriyor belki. Ama köle olarak gelen kızların gözde cariye olmak gibi dertleri var. Çünkü o da haremin içinde sınıf atlayacak. Aslında bu dönemde de çok farklı değil ki. Entrikayla bunu sınırlandırmak çok doğru mu bilmiyorum.

Geldikleri köle pazarına geri dönmemek ve orada yer edinebilmek için ne mümkünse yapmak zorunda kalmışlar herhalde…

S. Keçik: Bu genç kızlar eğitim alıyorlar, ihtiyaçları karşılanıyor. Hep böyle değil midir? İnsan sahip olduklarının üstünde bir şeyler hedefler ve bunun yolu da entrikadan geçiyorsa gereği yapılır. Bir de hamile kalırsa o zaman yol hasekiliğe açılıyor, hele bir de şehzade doğurursa o kadın için şahane bir şey oluyor.

F. Ahmet: Sonuçta haremdeki kadınların arasında bir savaş var. Üç, beş kadın değil ki, birçok kadın var. Herkesin yarışı daha çok öğrenip daha çok yükselmek. Sınıf atlamak istiyorlar ve gözdeler koğuşuna çıkmak istiyorlar aslında. Halvete girip de gözde olan cariyelere de kıyafetler, mücevherler ve keselerle altın veriliyor.

S. Bayraktar: Ayrıca bir an önce eğitilip gözdeliğe terfi etmelisiniz ki size ısınmak için odun versinler. Kısacası hayatta kalmanın gerekçesi olarak her alanda başarı elde etmelisiniz. Bence zor bir hayat.

Genelde kadınlar mı yoksa erkekler mi entrikacıdır?

S. Keçik: Aslında hedef için her şey mubahtır diye davranan her kadın ve her erkek için geçerli bu. Kadın biraz daha belli eder belki ama erkek de yapmıyor değil. Bence eşit. Sadece hedeflenen amaçlar farklı.

S. Bayraktar: Entrikacı demeyelim de stratejik desek daha doğru olur. Erkekler duygusal. Kadınlarsa daha akılcı ve stratejiktir. Doğanın kuralı bu. Diğer canlılar bile aynı.

F. Ahmet: Ama kadınlar daha müsait galiba. (Kahkahalar)…

 

KADIN DİŞİ KAPLANA DÖNÜŞEBİLİR

Kadınlar daha zeki ve isterse bu zekasını kötüye kullanabilir diyelim…

S. Keçik: Kadın daha zeki, evet. Kadının duyguları ve duyarlılıkları daha fazla.

F. Ahmet: Kadın isterse adama pabucunu ters de giydirebilir.

Harem örneğinde gördüğümüz gibi erkekler söz konusu olduğunda neden kadınlar birbirinin celladı olur?

S. Keçik: Ama günümüzde de böyle değil mi? Bir erkek söz konusuysa ve arada aşırı bir aşk, sevda, tutku varsa kadın bu duyguların yoğunluğundan dolayı dişi kaplana dönüşebiliyor.

F. Ahmet: Kadın bir başka kadına yerini vermek istemez ki.

S. Bayraktar: O dönemde bir kadının kendini en iyi şekilde ifade edebileceği ve çevresine kendini kabul ettirebileceği araç, seçtiği erkekti. Eğer o erkeği iki kadın seçtiyse zaten sorun büyük demekti.

Peki, bu arada erkeğe niye sütten çıkmış ak kaşık muamelesi yapıyoruz, erkeğe hesap sormuyoruz?

S. Keçik: Kadınsal bir duygu.

F. Ahmet: O dönemi düşünürsek kadının sultana hesap sorması mümkün değil ki.

Ama biz bunu hep yapıyoruz…

S. Keçik: O zamanlar için başka bir düzen yoktu belki ama şimdi de erkek dünyası işte… Ne yazık ki durum bu. Kadın bir başka kadınla aldatıldığı için kadına hesabını soruyor. Böylece kadın kadına düşman oluyor.

S. Bayraktar: Bu ne yazık ki bütün toplumlarda var. Ancak Anadolu tarihine bakarsanız kadınların yeri hep yüksek ve kutsalmış. Peki, ne oldu da kadınlarımız bu kadar şiddete ve eziyete maruz kalıyor. Batıl inançlar ve yanlış yorumlanmış dini etkiler yüzünden herhalde…

Kaybetmeye başlayınca kötü yanlarınız ortaya çıkar

Sevdiğini kaybetmemek uğruna Mahidevran’ın Hürrem’i döverek mağdur hale getirmesi mi Hürrem’i Süleyman’ın gözünde tercih edilir kıldı? Mahidevran neden kaybetti?

S. Keçik: Hürrem, çok zeki bir kadın. İlk geldiğinde padişahla konuşurken böyle yapmayacaksın, şöyle davranacaksın diye eğitilse de o kendini gösterdi. Mahidevran kocasına çok aşıktı ve aynı zamanda erki kaybetme korkusu da vardı. Kaybetmeye başladığınızı hissettiğiniz an bilmediğiniz kötü yönleriniz ortaya çıkar ve bir anda kaybedersiniz.

F. Ahmet: Belki Hürrem gelmeseydi sonuna kadar Süleyman Mahidevran’la kalacaktı. Bilemeyiz ki. Hürrem gelince ne yapıp edip bir şekilde Süleyman’ın kalbini kazanmayı başardı. Kendisine aşık etti. Belki de kavga ettiği için değil, Hürrem de kavga ediyor çünkü. 

S. Keçik: Bir kadın geliyor ve belli bir düzenin içindeki kadınlardan daha farklı; hakkını daha çok arıyor. Diğer kadınlardan farklı olduğu için de Süleyman’ın dikkatini çekiyor.

Erkek bir yandan geride duran, ona paşamsın diyen kadını tercih ederken bir yandan da karşısında dik duran hakkını arayan kadına da aşık olur ki Hürrem de Süleyman’ın gözlerine içine bakarak konuşabilen bir kadın. Ve ilk kez bir cariyeyle evlilik söz konusu. Buradan erkekler nasıl kadınlarla evlenmeyi tercih eder sorusunun cevabı da çıkar mı?

S. Keçik: Konuşmaya cesareti olan bir kadın Hürrem. Aslında erkekler güçlü kadın sevmez. Ama bir kadın diğer kadınlardan farklı özellikler barındırıyorsa erkek o korkuya rağmen farklı olan kadını tercih eder. Günümüzden bakınca beş yüz yıl önce de çok farklı şeyler yaşanmamış. Çok farklı iki kişi birbirini seçer ve ‘Bunlar nasıl bir araya geldi’ deriz ya, işte bu herhalde iki kişinin yarattığı bir enerji. Bu yüzden o üçüncü insanın anlaması ve algılaması zor . O yüzden ilişki iki kişiliktir.

S. Bayraktar: Erkekler öncelikle kendine güvenen akıllı, stratejik ve güzel kadınları ister. Elde ettikten sonra kendi komplekslerine ve duygularına yenilerek onu kapatır ve onu kaybetmek istemez. Üzerinden zaman geçer, bir de bakmışsınız erkek yeni bir arayışa girmiş. Neden? Çünkü kendini rahat hissedeceği, kendine güvenen, akıllı yeni birini bulması gerekir.

Gerçek Hürrem, dizideki kadar güzel değilmiş

Osmanlı padişahlarının Türk kadın yerine Hürrem, Hafsa ve Nurbanu Sultan gibi yabancı uyruklu kadınları tercih etmesinin nedeni nedir? Daha mı güzeller?

S. Keçik: Güzellik çirkinlik meselesi değil. Zaten tarihi bilgilere göre Hürrem Hatun dizideki Meryem Uzerli kadar çok da güzel bir kadın değilmiş. Ama karizmatik bir güce ve müthiş bir zekaya sahip bir kadın. 46 yıllık saltanat süresince Sultan Süleyman Hürrem’e aşık olup o kadar güzel şiirler yazmış ve sonuna kadar da ona aşık kalmış…

åşık ama halvete de giriyor…

S. Keçik: O dönemde çark böyle işliyormuş.

F. Ahmet: Bir de diğer ülkelerden padişaha hediye olarak cariye gönderiliyormuş. O yüzden yabancı kadınlarla bu kadar çok evlilik olmuş. Fethettikleri ülkelerden de köle olarak alıyorlar sonra da Müslüman yapıyorlar zaten.

S. Bayraktar: Osmanlı, Türk beyliklerini yok ederek kurulmuş bir imparatorluk. Devşirmeler, yeniçeriler, veziri azamlar, sadrazamlar dahil. Altı yüz yıl içinde bu mevkilerde Türk soyu görmeniz zor. Kadınlar için de böyle. Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman’ın da iki karısı var…

 

Tarihteki güçlü kadınlar

Safiye, Hürrem ve Nurbanu gibi kadınlar ön plana çıkmasa da perde arkasından devlet yönetiminde söz sahibi olmuşlar. Buradan ‘Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır’ cümlesi doğrulanmış olur mu?

S. Keçik: Erkeğin düzenini sağlamak için çok sağlam bir yerde duruyormuş o kadınlar.

. Ahmet: Sonuçta kadınlar dengeyi sağlıyor.

S. Keçik: O dönem öyleymiş. Kadın artık günümüzde erkeğin yanında olmak zorunda. Niye her başarılı bir kadının arkasında bir erkek yok?

S. Bayraktar:  Erkekte olmayanı kapatan ve başarıya götüren sır kadındadır. Ama artık yeter. Başarılı kadınlar biraz kendilerine çalışsınlar.

Mahidevran mı, Hürrem mi?

Mahidevran’cı mı Hürrem’ci misiniz?

S. Keçik: Sevmek ya da sevmemek durumu yok. Çünkü Daye Hatun, her şeyin dışında durup düzeni sağlaması gereken bir kadın. Ve düzene karşı çıkanları da engelliyor. Saraydaki düzen ve sistem bozulmamalı.

F. Ahmet: Nigar Kalfa biraz Hürrem’ci. O da ilk başta kendi çıkarı için Hürrem’in yanında yer alıyor. Çünkü Hürrem yükselirse Nigar’ın da mevkii yükselecek. Aslında objektif olması lazım ama… Nigar Kalfa haremdeki kızların oturmasını kalkmasını, eğitimini öğreten biri ama Hürrem’i daha çok eğitiyor.

S. Keçik: O büyüyünce Daye Hatun olmak istiyor çünkü. (Kahkahalar…)

S. Bayraktar: Sümbül için her ikisi de. Başka seçenek yok, kurallar ne gerektirirse ona uyuyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir